Bu inci yazılarını numaralandırsam daha iyi olacak gibi duruyor.
Yine arabadayız. Zaten arabada bu çocuklar tüm sorularını soruyorlar. Bir yandan araba kullanırken (yokuşa geldim vitesi düşür, aaa motor bağırdı vitesi çıkar, hop yavaşladım debriyaja baş, amanın yokuşta durdum araba geri kaçmadan debriyajı titreterek arabayı kaldır ama arabayı istop ettirme, haa sağdan kim geldi, ooo soldan bir kamyon fırladı, ayy dolmuş çıktı, bak otobüs önüme kırdı daaatt) bir yandan onların isteğine göre radyo kanallarını değiştirip, bir yandan Gülru'nun kemerden kurtulma çabalarını görmezden gelip, bir yandan hüüü o bana vurduu ağlamalarını yatıştırıp, bir yandan can kulağıyla onların sorularınıdinleyip , düşüne taşına ölçe biçe doğru yerinde cevabı bulmam gerekiyor.
Yoğun trafiğin ortasındayken Güzide sordu 'Anneler günü ne zaman anne?'. Ya bu çocuk ayları bilmiyor henüz mevsimleri, haftanın günlerini öğretiyoruz yavaş yavaş diye düşünüverdim hızlıca. Anaokulu öğretmeni değilim sonuçta. Bir şeyi onlara öğreteceğim, açıklayacağım zaman başkaları nasıl yapmış diye araştırıyorum ya da düşünüp taşınıp onlara ve kendime uygun bir yöntem buluyorum. Güzide'nin sorusunu cevaplamak için iki saniyede 'bir yılda on iki ay vardır' diye nasıl anlatırım bilemedim. Geçiştirmek için 'Anneler günü gelince baba sana söyler. O biliyor.' deyiverdim.
Güzide'den de cevap geldi tabii. İç çekerek, dertli dertli söyledi:
'Yaaa zaten çocuklar hiç bir şey bilmiyorlar. Bildikleri sadece kesmek, boyamak...'
Bu ergen benzeri isyankarvari bir davranış mıdıııır, yoksa yaşının küçüklüğü dolayısıyla bildiklerinin, yapabildiklerinin küçüklüğünü, deneyimlerinin azlığını ve dahi bu dünyadaki yeri ve konumunu anlamış olma yolunda felsefi bir çaba mıdır çıkaramadım doğrusu. Eğer ikincisi ise ayların adını bilmiyor derken düşünebildiklerine bak sen şu küçük kızın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder