10 Kasım 2012 Cumartesi

Yeşil Fasulye

Üç çocuklu annenin en sevdiği sebzedir. Faydaları saymakla bitmez:


* Fasulye A,B1,B2VE C vitaminlerince zengindir.
* Fasulye vucütta biriken asidi nötralize edebilecek baz fazlalığı da mevcuttur.
*Fasulyenin hazım olabilirlik oranı %84 dür.
* Ayrıca fasulye baklalarında bulunan phasol ve phaseolin maddelerinin şeker hastalığında kullanılan insülin karekterinde olduğu ve bu yüzden kandaki şeker miktarının düşürülmesinde kullanıldığı bilinmektedir.
* Fasulye, bedeni ve zihni yorgunlukları giderir.

 * Üç çocuklu anne,çocuklar oyundan sıkılıp birbirlerine girmeye başladığında ortaya çıkarır. Anne ayıklar, çocukları kırar ufacık elleriyle. Böylece çocukların küçük kas gelişimine yönelik ufak çaplı bir faaliyet gerçekleştirilir. Çocuklar sakinleşir, faaliyet sonunda tekrar oyunlarına dönerler. Dolayısıyla üç çocuklu anne de rahatlar. Yeşil fasülyeyi çabucak soğan, domates, sarımsak ve zeytinyağı ile birlikte düdüklü tencereye atar. Öğle yemeği ortaya çıkar. 

8 Kasım 2012 Perşembe

Hüzünlü Bir Doğum Hikayesi

     Montreal'deki M.'ye ve diğer dostlara ithafen...

    Hatırıma geldiğinde burukluk hissediyorum. İlk doğum heyecan ve sevinç doluydu. Babaannemiz ve dedemiz yanımızdaydı.Üçüncü bebeğimizi kucağımıza aldığımız ikinci doğumda ise gelebilen kimse olmadı .Meğer ne önemliymiş yakınlarının doğum sürecinde yanında olması. Hiçbir şey yapmadan otursa dahi bir insanoğlunun varlığı manen güç kuvvet veriyormuş anneye (belki babaya da...). Yalnızdık ama yapayalnız değildik. Montreal'deki dotlarımız ellerinden geldiğince koştular yardımımıza. Daha önce bahsettiğim dostum M. yardım organizasyonunu yaptı. Bana sezaryen olması ihtimalini hatılattı ve böyle bir durumda yanımda kalabilecek kimseleri tesbit etti.Özellikle çocuğu olmayan arkadaşlar gönüllü oldular. M. hem doğum öncesinde hem doğum sonrasında hastanede beni ziyaret etti. O ve birkaç arkadaş daha eve yemek getirdiler.

    Son haftalarda doğum planımız şekillenmişti az çok:

Doğumun başlayacağını hissettiğimde M'yi arayacaktım ve o beni hastaneye yetiştirecekti her durumda.

 A planı :Gündüz olursa fazla bir problem yoktu. Çocuklar kreşte olacak ve eşim yanıma gelebilecekti.

B planı :Gece olursa eşim evde çocuklarla kalacak, benim yanıma da gönüllü arkadaşlardan biri  gelecekti.

    B planı gerçekleşti. Ama M'nin beni hasyaneye götürmesine gerek kalmadı. İlki gibi planlı bir doğum oldu. Küçük böcek gelmekte gecikince 41. haftada harekete geçmeye karar verdi Dr. Koby. Hastaneye yatış gününü belirledik. Eşim iş yerinden izin aldı. Çocuklar bir süre önce kreşe başlamışlardı ama ilk kez tam gün kalacaklardı orada. Sabah kuzuların babası  beraber uyudukları battaniyeleriyle birlikte kuzuları kreşe götürdü. Öğleden sonra da beni hastaneye bıraktı.

    Yanıma kitap da alarak gittim. Ohh keyif yapacaktım kendi başıma. Sancı verildikten sonra keyfim biraz bozulsa da uzun zaman sonra bööle yatağa uzanıp saatlerce hiç rahatsız edilmeden kitap okumak hoşuma gitti doğrusu. Ara sıra kontrole gelen hemşirelerin 'kimse yok mu senin yanında yaaa??' diye acıyan bakışlarla sordukları sorulara  'eşim evde çocuklara bakıyor, ben de burada sancı çekiyorum. İş bölümü yaptık.' diye gülerek cevap veriyordum her seferinde.Birkaç kez evden telefon geldi. İlk kez ayrılıyorduk İbrahim ve Güzide'yle. Güzide uyanmış anne diye ağlıyordu. Telefonda teskin etmeye çalıştım kuzuyu.
     Bir ara M. uğradı. O gittikten sonra arkadaşım Z. aradı ne zaman gelmesi gerektiğini soruyordu. Ona 'Bu gece muhtemelen sadece sancı çekerim.Sen yarın gel en iyisi.' dedim. Beni dinlemedi. Canım Z. iyi ki dinlememiş. Ben epidurali aldım, sancıların şiddetini hissetmez oldum, Z. ile bir güzel sohbet ettik. Gece 12 gibi gelen hemşire hadi uyu biraz artık diye fırçaladı. Z'yi bilmiyorum ama ben biraz kestirdim. Taa ki...

   Sadece birkaç saat sonra müthiş bir sancıyla uyandım. Vakit gelmişti. Acil düğmesine bastım. Epiduralin dozunu artırmak için düğmeyi arıyordum deli gibi. Hemşireler, doktorlar koştular odaya. Beni öyle kıvranırken görünce gözleri korkudan büyümüş canım arkadaşım Z.'ye dışarda beklerse daha iyi olacağını söyledim. Sıkı sıkı tuttuğu elimi bırakıp gitti. Neyse epiduralin dozunu artırdılar da ben de rahat ettim. Sadece yarım saat sonra Ayşe Gülru kucağımdaydı. Dr. Koby zor yetişmişti. İlk hikayede yazmayı unutmuşum. Kanada'da doğumunuza kendi doktorunuz girmeyebiliyor. Ama Dr. Koby kendi prensibi gereği her doğumda bizzat bulunuyordu. Üst üste doğuma çağrıldığı için uyumamış iki gecedir. 'Sen de benim gibi olacan. Uykusuz geceler başlıyor.' dedi. 'Zaten öyleydim.' demek aklıma bile gelmedi. Çünkü o anda yanıma yatırdıkları Gülru'cuğun güzelliğini seyrediyordum.  Z. de sabaha kadar uyumadı haliyle. Üniversitedeki dersine gitmeden önce beni kalacağım odaya taşıdı, resmi işlemleri yaptırdı.


 
   Bu kısa bir doğum hikayesiydi öncekine göre. Asıl hikaye bundan sonra başlıyor. Üç çocuklu hayatın hikayesi...Oldukça uzun :))
   


5 Kasım 2012 Pazartesi

Gelmedi!

    Geçen haftaki olay bu aslında ama unutmadan kayda geçireyim dedim.

     İbrahim ve Güzide'yi okuldan aldım. Dizdim üçünü arka koltuğa eve dönüyoruz. Bunlar bağırıyor 'Atatürk çok yaşa!' diye. Belli 29 Ekim kutlamaları olmuş okullarında. Sonra Gülru da katılıyor onlara. Onlar naapıyolarsa aynısını yapacak ya küçük böcek.
     Bayrak da sallamışlar 'Atatürk, çok yaşa!' diye bağırırken. İbrahim anlatıyor. 'Çok yüksek sesle bağırmamız gerekiyordu' diye olayın ayrıntılarını veriyor Güzide.
     Ben dayanamayıp birkaç soru soruyorum. Bakalım anlamışlar mı neyi niye yaptıklarını. Öğrensinler sorgulamayı:
    'Kimmiş Atatürk? Ne iş yapıyormuş? Evi nerdeymiş??'

     Duraksayorlar İbrahim de  Güzide de. Arabanın camından dışarı bakıyor ikisi de. Düşünüyorlar. Gülru anlamıyor. Devam ediyor slogana 'Atatürk, çok yaşa!'. Sonra Güzide patlatıyor bombayı:

       'Gelmedi ki zaten!!'

   Ben de kahkaha bombasını patlıyorum.

   Beklemiş yavrucak.

   İlahi çocuk, alemsin...

3 Kasım 2012 Cumartesi

Bardağı Taşıran Damla

O son damla ne kadar buyuk olmali? Ya da bardak ne kadar dolmuş olmalı ki taşıversin??

Ne doldurmuş benim bardağımı??
   -İstediğim pantolonu bulamadım.Birkaç yere daha bakmak isterken Gülru hanımın parkaa parkaa naraları pes ettirdi beni.
    -Sokaktaki insanların giyim kuşamlarına baktım; bir de  -çok şükür- verdiğim kilolar nedeniyle üzerimden düşen pantolonuma, sürekli giyilmekten bin yıllık gibi görünen tuniğime baktım. Paspallığım canımı sıktı.
   -Ben eve donmek istedim, evde unuttugum telefonumu almak ve küçük hanımın karnını doyurmak için. Yırttı kendini, yerlere attı.Sonunda sakinleşti güç bela. Hadi ablayı abiyi okuldan alıcaz deyince başladı ağlamaya 'Men ev ittiyom'..Türkçesi evde kalalım, dışarı çıkmak istemiyorum demek. haydaaaa....
- Okul dönüşü kemer takmıycaamm sıkı geliyor itirazları Güzide hanımdan yükseldi her zaman ki gibi. İki ağlama arasında 'Uyuycaaz mıı?' diye soruverdi. Uyku yok bugün deyince sustu. Derdi oymuş.
- Uyku yok ama aşı var. Eksik aşıları tamamlıyoruz. Caddenin karşısında aile sağlığı merkezi. Aşıyı duyunca İbrahim efendi ben yoruldum oraya kadar yürüyemem diye mızmızlanmaya başladı. Doldur hepsini arabaya, arabaya binme kavgasını izle,yolun karşısına geç,arabayı parket, arabadan inme kavgasını seyret.

Baksan eften püften şeyler. Herrrrgün yaşanan, ve de yaşanacak olan son derece sıradan olaylar dizisi....

Bardağı taşıran damlaya bakalım bir de...

   Densiz bir hemşireye rastladık. Her zamanki hemşire yokmuş, o bakıyormuş onun yerine. İnsanca muameleyi öğrenememiş. Nezaketten,adabdan uzak. Tepeden bakan, azarlayan ses tonuyla konuşan , her şeyi ben bilirimci üslübu, mutsuz , gülemeyen hemşire. Karşısında ezilip büzülmeyen, elini eteğini öpecek vatandaş bulamayınca naapacağını şaşıran hemşire...Yani son damla..!!!

   Tüm günümüzü mahvetti o son damla. Bardak öyle ağzına kadar dolmamıştı. son damla çok büyük geldi de taştı bardak. Aşılar bitti. Ağlayan çocukları kırtasiyeye,markete götürdüm gönüllerini aldım. Ama öfkem devam etti. Binada eve çıkmak için asansörü beklerken Güzide  'Anne sen dışarda neden kızgınsın?' diye sormasa içimden bir Dexter Morgan fırlayıverecekti. Yavrucuğun tedirgin bakışları beni biraz sakinleştirdi. Ama tam düzeltemedi.

   Tahammül seviyesi eksiye düştü bir kere. Yoksa ben kuzularla tüm öğleden sonra doktorculuk oynar bebeklerini 1000 kere muayene ederdim; ya da krem rengi koltukların üzerinde mandalina yemelerine müsaade eder, keçeli kalemle koltukları boyamalarına ses çıkarmazdım; onlarla piknikçilik oynar, ağzıma tıktıkları oyun hamuru parçalarını nefis olmuş diye kebap niyetine yerdim; getirdikleri 20 küsür kitabı 50şer kere okurdum...

Ah o son damla olmayaydı eyiydi..



   

1 Kasım 2012 Perşembe

Kanada'da Doğum Etmek II

Aman Doktor Canim Doktor

    Dr.  Robert Koby idi doktorum. Orta yaşın üstünde biri.Muayenehanesinde gördüğüm şapkalı peruklu değişik giyimli bayanlardan ve duvarlarda asılı İbranice dualardan anlıyorum ki bir Yahudi kendisi. Bu mühim değildi .Benim için doktorumun bayan olmaması daha rahatsız ediciydi. Muayenehanesinde üç
beş oda vardı sanırım. Her birinde hastalar hazır bekliyor, Dr. Koby arı gibi bir sırasıyla her odaya girip -girip çıkıyordu. Iyi bir doktordu. Zira tum Montreal'de taniniyordu. Doktorumun kim oldugunu soyledigimde 'Oooo, nasil buldun sen o doktoru' seklinde  tepki aliyordum.

    Ilk randevuda Dr. Koby ile bir durum degerlendirmesi yaptik. Aldigim vitaminler, daha onceki ultrason goruntuleri, vs hakkinda konustuk. Muayenehanesinde ultrason cihazi olmasina ragmen ultrason icin hastaneye gitmem gerekiyordu. Cunku ultrasonla muayeneye ekstra 150 dolar aliyordu ve benim sigortam bunu karsilamiyordu. Bunun icin ozel sigorta gerekiyormus. Hastaneden ultrason randevusunu ise aylar oncesinden almak gerekiyormus. Benim 20. hafta ultrasonumun vakti gecmisti bile. Dr. Koby'nin
asistani bu konuda yardimci oldu. Benim icin randevu aldi hastaneden. Normalde hamilelelik boyunca eger herhangi bir risk soz konusu degilse sadece iki kez ultrasona giriliyor. Benimki cogul gebelik oldugundan her ay girdim ultrasona.

Bitsin Artik !
     Bir sabah zorla kaltim yataktan. Sadece sol yanima yatabildigim icin tutulmustu sol tarafim. Gece boyu surekli uyaniyordum zaten. Sabah kalkip yamulmus karnima baktim. Bebenin biri bir tarafa oburu obur tarafa kaymisti. Daha cok canim yandi. Aglamaya basladim. Esim uyanip sefkatle "Sabret canim.Bak iki ay kaldi sadece" dedi. Ben daha yuksek sesle aglamaya basladim: "Iki aaayyy,  hüüüü..." Bir once disari ciksinlar istiyordum.
     33, 34,35 derken haftalar haftalari kovaladi. Ben buyudukce buyudum. Ikiz gebeliklerde ortalama 35 haftada dogum yapilirken ben 38 haftayi devirmistim. Ve tik yoktu. Dogumun baslayacagina dair hicbir emare yoktu. Ne bir sanci ne milim acilma. Hicbirsey. Ama ben kimildayamaz hale gelmistim. Halimi doktoruma arzettim. O da zaten 38 haftayi gecirtmezmis ikiz gebeliklerde. Halinden memnun gibi gorunuyordun dedi gulerek. Daha once hic sikayet etmiyormusum meger. Asistanina talimat verdi ve iki gun sonrasi icin gun alindi hastaneden.

Normal Yolla İkiz Doğurmak??

     Turkiyedeki doktorum daha 8 hafta kontolunde tabii ki sezeryan diyordu. Hic istemiyordum mecbur kalmadikca. Kanadaya gelince normal dogum sansimin arttigini dusunuyordum :). Bebeklerin pozisyonlari onemliydi. Ondeki bebek tersti ama son kontrolde onun da dondugunu gorduk. Normal dogum icin tek engel bebeklerin kilolariydi. Arkadaki bebek 3600 gr gorunuyordu. Doktorum bu olcumun yanlis oldugunu dusunuyordu. 'Ama oyleyse sezaryen gerekebilir, bakcaz' dedi. Amaniiinn hem o kadar sanci cek birini normal dogur sonrad sezeryan. Yok ikisini birden istemeeeemm, dedim. Karari bana birakti doktorcum. Ben de denemeye karar verdim.

     Pazar gunu ogleden sonra aradilar. Aksam 8 ' de hastanede olmamiz gerekiyormus. 5 gun oncesinde kayinvalidem ve kayinpederim taaa Turkiye'den kalkip geldiler. Sagolsunlar. Yoksa naapardik bilemiyorum. Neyse biz heyecanla hazirlanip gittik. Girisimizi yaptirdik. Sanci odasina alindim. Muayeneler kontroller derken suni sanci verildi. Yetmedi ertesi sabah tekrar suni sanci verildi. Toplamda 24 saat surdu sancı cekme evresi. Bir ara sanci odasindan dogumhaneye alindim.Epidural almaya karar vermistim zaten. Ama anestezi uzmani o kadar sik gelip gitti ki agrilarim cok siddetli olmadigi halde 'hadi gel yap su epidurali sen de kurtul ben de kurtulayım' dedim adama. İyi ki demisim sonrasında bir güzei uyku çektim. Aksam sanirim 11 gibi de doguma baslamak uzere dogumhaneden ameliyathaneye alindim. Dogum esnasinda acil mudahale gerekebilir,  diye dogumu ameliyathanede yapacaktim. Iki tane de musluman bayan doktor girdiler doguma. Oyle bir talepte bulunmamistim ama genel uygulamalari miydi, ben kendimi daha rahat hissedeyim diye mi o doktorlari ayarladilar bilemiyorum. Ayarladilar diyorum cunku ikinci dogumumda da o doktorlardan biri ve yine iki tane musluman hemsire vardi.

Soldan sağa: Güzide,İbrahim

     Iki saat sonra bebeklerimi kucagima aldim.Herhangi bir cerrahi mudahale gerekmedi. Sadece forseple cektiler bebekleri. Once Ibrahim 3285 gr olarak dogdu. Ondan 15 dakika sonra da Güzide Hanım 3095 gr agırlıgında teşrif ettiler dünyaya. Bize dünyaları verdiler.