27 Nisan 2013 Cumartesi

Hava kabarcıklı Naylon Baskısı!


    O da ne ki diyenlere: Bu paketlemede kullanılan  gönderinin zarar görmesini engellyen bir naylon.Bu naylonun ingilizcesi 'bubble wrap'. Başlıktaki çeviri bendenize ait. Sözlüklerde karşılığını bulamayınca uyduruverdim. Bir de Türkçesinden bakınca baktım iyi uydurmuşum. Efendim  bu naylona  'kabarcıklı ambalaj, balonlu ambalaj,' demişler.

    Bize de bir paketle birlikte geldi bu malzeme. Hemen bir kenara koydum. Elimdeki bir kitapta Gülru'ya uygun sanat aktiviteleri ararken karşılaşmıştım. Bu naylonla baskı yapılıyordu. Haftasonu yine güne erken başlamıştık. Tüm oyunlardan sıkılınca çıkardım önlerine. Hemen boyamaya başladılar. 

    Hedef kişi Gülru idi ama kendisi kalorifer peteğini boyamayı tercih etti. İbrahim ve Güzide ise çok keyif aldılar.




Baskılar kuruyunca mutfak duvarına astık hemen.



    Mutfağa girip çıkarken gözüme iliştikçe 'bunlar böyle kalmamalı, birşey yapılmalı' diye düşündüm durdum. Sonra bir pinterest gezintimde aşağıdaki resmi gördüm.


(Fotoğrafın kaynağı şurası: http://la-lashomedaycare.blogspot.com/2012/01/letter-gg-week.html )

 Başkaları da aynı faaliyeti yapmış ancak onlar üzüm salkımı şeklinde kesmişlerdi kağıtlardı. 'Ay ne iyi fikir' dedim kendi kendime. Çocuklara 'bu baskıları üzüm salkımı yapalım mı?' diye sordum. Önce tamam dediler. Ama birkaç dakika sonra makas tutan bir tek ben vardım. Sonradan kestiğim salkımı gösterdim ama üzüme benzetemediler. 


Hasılı hevesleri kaçmıştı bir kere. Başka bir zaman tekrar uğraşırız belki..




25 Nisan 2013 Perşembe

Başarılı Anne!

Annelik zor iş, herkesçe malum. Yıllarca hatta ömür boyu çocuğunuz için uğraşıp didinip, türlü fedakarlıklar gösteriyorsunuz. Bu iş karşılığında para kazanmıyorsunuz, kariyer basamakları tırmanmıyorsunuz ki zaten öyle basamaklar yok, takdir görmüyorsunuz, tebrik edilmiyorsunuz. Üstelik içinizde anneliğin hakkını verip vermediğinize, çocuklarınızı iyi yetiştirip yetiştiremediğinize dair hep kuşkular taşıyorsunuz. Yaptığınız en ufak yanlışların onun karakterini, hayatını etkileyebileceğini düşünüp paniğe kapılıyorsunuz zaman zaman.

İkiz, üçüz,dördüz annelerinin, ya da çocuklarının yaşları birbirine yakın olan annelerin de içlerinde bir azab vardır. Bu, çocuklarıma yeterince ilgi,sevgi gösterebiliyor muyum, içlerinden birinin boynu bükük kalıyor mudur, kırılıp üzülüyorlar mıdır...  azabıdır. Çevredekiler de,hadlerini de aşarak, yangına körükle gidercesine yorumlar yaparlar. Çocukların -kendilerince- her olumsuz davranışını mesela ağlamasını,huysuzluğunu,inatçılığını peşpeşe doğmuş olmalarına, yeterince ilgi görememelerine bağlarlar.

Yine bu çeşit yorumları dinlemek durumunda kaldığım bir gündü. 'İlgi yetmiyor tabii, ilgi yetmiyor..' diyordu karşımdaki. Muhatabıma yukarıda bahsettiğim azabı ve bu azab nedeniyle her an teyakkuz halinde olduğumu: o gün hangisini kaç kere öptüğümün, hangisine kaç kere sarıldığımın , hangisiyle birebir oyun oynadığımın, hangisinin uzun uzun cümlelerini dinlediğimin, hangisinin kaç sorusunu cevapladığımın, hangisine bağırdığımın, hangisine kızdığımın, hangisine kaç kitap okuduğumun zihnimde kaydını tuttuğumu ama yine de azabdan kurtulamadığımı.... anlatmadım. Dinliyormuş gibi yapıp, aldırmamaya çalıştım. Ama canım sıkıldı, üzüldüm.

Bir ara Güzide yanıma yaklaştı. Çorap sordu, tişört sordu. Sonra o gün giydiği bilmem kaçıncı kıyafetini birlikte seçtik.

-Aferin sana anne, dedi
Ben şaşırdım.
-Neden aferin? diye sordum.
- Çünküüüü çok başarılı bir annesin, dedi.

Oturdum gülümseyerek yanına. Önceden her öğrendikleri kelimeyi,cümleyi nerde, ne zaman, kimden duyup öğrendiklerini bilirdim. Artık takip etmenin zorlaştığını, ipin ucunun kaçtığını farkettim. 'çok başarılı...' ifadesini nerden öğrenmiş olabileceğini düşünmedim. Güzide'ye sarıldım. Teşekkür ettim sadece. Muhtemelen, giymek istediği elbiseyi kısa kollu da olsa bolerosuyla giymesine izin verdiğim için sarfetmişti o ifadeyi.Yine de biraz olsun ferahlamıştım.

3 Nisan 2013 Çarşamba

Haftasonu Kahvalti


Haftaiçi sabahları telaş içinde oluyoruz. Baba işe yetişme telaşında, ben çocukları hazırlama telaşında birlikte oturup kahvaltı yapamıyoruz. Çocuklara okulda kahvaltı verildiğinden onlara çoğu zaman süt ya da yoğurt yetiyor. Gülru'nun iştahı olmuyor. İbrahim ve Güzide'yi bırakıp eve gelince yiyor bir şeyler. Akşam da zaten baba geldiğinde çocuklar uyumulş oluyor. Birlikte yemek de yiyemiyoruz.

Haftasonları özel oluyor bizim için. Kahvaltıya özeniyoruz. Hep beraber sofrada olmaya bayılıyorlar. Gülru bile sofrada sık sık 'hep bebaaber kaaavaltı yapıyoss memi anneee' diyor keyifle. Geçen pazar çocuklar babalarını uyandırmaya çalışırken ben de onlara bir kahvaltı tabağı hazırladım. Birşeye benzetmeye çalışmadım ama İbrahim 'angry birds olmuuuşş' dedi. Çok sevdiler, sevindiler. Önce zeytinleri ve domatesleri kenara fırlattılar. Sonra onları da yediler. Salatalık, ekmek ve peynirde sorunumuz yok zaten, çok şükür.

İşte anneden çocuklara pazar kahlvaltısı tabağı. Bu konuda çalışmalarım devam edecek :))




29 Mart 2013 Cuma

Yüz Boyama

Öyle on parmağında on marifet, eli her işe yatkın, becerikli, yani annemin hayallerindeki gibi biri değilim ne yazık ki. Öyle elişi, resim, sanat  hiç anlamam. O taraklarda bezim yoktur. Ama anne olunca herşey lazım oluyor valla. Keşke dikiş bilseydim, keşke hamur açabilseydim, keşke ahşap boyama, ebru falan yapabilseydim diye çok hayıflandım. 
Geçenlerde misafirlerimiz gelecekti. F. ve B. gelecek misafirlerimizin kızları bizimkilerin de yakın arkadasları. Onlar geldiğinde aktivite olur, çocuklara eğlence olur diye almıştım yüz boyama kalemlerini. Ama unuttum ortaya çıkarmayı :)  Zaten çocuklar da birlikte oynarken hiç sıkılmadılar, ekstra eğlenceye gerek kalmadı.
Misafirler geldikten birkaç gün sonra koyduğum yerde buldum boyaları. O gün banyo günüydü. Yine itirazlar başlamıştı. Banyo yapmak istemiyorlardı.  Normalde kafalarını koklayıp 'üüüff kokmuş saçların hadi yıkayalım' diyordum.Her zamanki taktiğimi kullanmak istemedim.Ben de boyaları çıkardım, eğer banyo yapacaklarsa yüzlerini boyayabileceğimi söyledim. Aslında ileriye yönelik söz almak pek işe yaramıyor çocuklarda. Verdikleri sözü unutuveriyorlar. Bizimkiler de unuttular, yine itiraz ettiler banyoya. Yüzlerini temizlemezsek çok sevdikleri yastıklarına, çarşaflarına boyanın bulaşacağını söyledim bu kez. Onlar için saçlarının kötü kokmasından daha geçerli bir sebepti. 

Daha önce Youtube'da videolar görmüştüm yüz boyama ile ilgili. İyi ki var şu youtube. Herşeyi ondan öğreniyorum valla. Yine başvurduk youtube'a. Pek çok video var ama şu kanaldakiler en kolayı. Tam benim gibi acemilere göre. Ötekiler hep fırçayla falan bildiğin ressam gibi resim yapıyorlardı suratlara.

Güzide Hello Kitty seçti.


 İbrahim Spiderman istedi.



Gülru'nun ne istediği belli değildi. Benim yaptığımı beğenmedi. yıkadık, kendi boyadı yüzünü.


Ertesi gün okula giderken de istediler yüz boyama. Tüm yüzlerini boyayamayacağımı söyledim. Yanaklarına küçük resimler yapmamı kabul ettiler. Bunları da kafadan uydurdum, becerebildiğim kadarıyla çizdim. Beğendiler neyse ki. 




 Sonraki günlerde Güzide'yi bir kelebek yaptık. İbrahim yine Spiderman seçmişti. O filmi ya da çizgi filmi izlemedi ama arkadaşlarının kıyafetlerinde,ayakkabılarında falan görüp öğrenmiş.


 Gülru'dan yine bir serbest çalışma örneği. Ben de onun boyadıklarının üstünden boyayıp 'gökkuşağı' yaptım yüzüne.

SU

Bir sabah uc cocuklu anne susamistir. Su icmek icin mutfaga gider. Kurutma makinasindaki camasirlari gorur. Onlar cikarir, yatak odasina goturur. Gitmisken yatagi duzeltir. Sonra cocuklarin yatagini duzeltir. Yerdeki bezi alip cope atmak ister. Cop kutusuna poset takar, bezi atar. Aklina utu masasindaki gomlek gelir. Salona dogru yola cikar utu yapmak icin. Yolda oglan cilek ister. Ona beklemesini soyler. Kizi koyu pembe corabini sorar. Camasirlari arasindan cikarir verir. Kizin pijamasini yerden alip kirli sepetine atar. Tekrar utu masasina yonelir. Vestiyerdeki kalin kislik montlari gorur. Ici daralir. Onlari toplar yatak odasina goturur. Burayi da daha sonra toplamaya karar verir. Kucuk kizi recel ister. Oglan robot arabasinin parcasini takmasini ister. Ona yardim eder. Makinaya camasir atar. Oglan bir daha cilek ister. Muz verir. Salona gidip gomlek utuler. Buyuk kiz da muz ister. Bir ara yutkunmaya calisir.Agzi kurumustur. Susadigini ve su icmek uzere oldugunu hatirlar. Mutfaga gider kosarak ve etrafa bakmayarak. Su icer.

Tum bunlarin ne kadar surede gerceklestigini hatirlamaz. Saate bakar. Daha 7 bile olmamistir.

HIRS

Geçen gün okulda sınıf arkadaşı Güzide'yi ağlatmış. Güzide'ye bir sebepten kızınca 'Çirkinsin!!!' diye bağırmış  çocuk. Güzide zaten alıngandır. Bedeniyle ilgili konularda da hassas nedense.Epey üzülmüş, ağlamış yavrucak. Öğretmeni olayı bana anlattıktan sonra Güzide'nin bu kadar alınmasına, üzülmesine şaşırdığını söyledi. Kendilerini savunmuyorlar, dedi. Mesela İbrahim biri onu itince hiç karşılık vermiyormuş.

Vermesi mi gerekiyordu ?

Ben de öğretmenin şaşırmasına şaşırdım. Ayrıca öğrencisini  'veliye şikayet etmesini' de garipsedim. 'Sizin çocuk çok haylaz', 'hiiç dersi dinlemiyor' 'ödevini yapmıyor ' vb. şikayetlerden ne farkı var?: 'Sizin çocuklar kendilerini savunmuyorlar.'

'Yani karakterleri...öyleler işte' deyiverdim. Bir yandan da aklımdan turlu turlu dusunceler geçiyor:
 Ay ben bu çocuklara baskı mı uyguluyorum?
 Sınırlıyor muyum onları da böyle oldular?
Ama evde birbirlerini yiyorlar yeri gelince, bir sorun olamaz.

Ertesi gün Güzide'yi ağlatn çocuğun annesiyle karşılaştık kapıda. Çocukların giyinmelerini bekliyoruz. 'Yaa bizim oğlan alatmış Güzide'yi. Çok kızdık dün akşam, ceza falan verdik.' dedi. 'Ya ceza falan vermeseydiniz. olur öyle şeyler, hem çocuk onlar unutmuşlardır bile' dedim. Önce söylediklerim mantıklı geldi bana . Sonra bir anda bir ampul yandi kafamda :çocuklar bana çekmiş yahu..
Guzide'yi aglatan cocuk o gun de aglatmis birilerini. Annesi 'niye oyle yaptin bakiim deyince cocuk 'yyyapariiim kizarimm beni uzeni aglatiriiimm' diye cevap verdi. O anda cocuk gozume 5 yasinda sevimli bir cocuk degil de 7 basli bir ejderha, tek gozlu bir dev ya da bir seri katil olarak gorunuyordu. Booyle kuzu gibi, kavgaya falan bulasmayan cocuklarim oldugu icin sukrettim. Bir yandan da onlar icin endiselenmeye basladim. Ya bunlar kendilerini, haklarini savunmayi ogrenemezlerse. Hayatta nelerle, kimlerle karsilasacaklar kimbilir. Ya cok uzulurlerse, incinirlerse...
Eve geldik, dama oynuyoruz hep beraber. Aslinda Ibrahimle Guzide oynuyorlar,ben baslarinda duruyorum. 'Menim siraaam diye arada taslarin arasina dalan Gulru'yu zaptetmeye calisiyorum bir yandan. Oynarken Ibrahim'e: 'Oglum tasini oraya koyarsan Guzide yer tasini' dedim. 'Yesin anneeee' dedi. 'E oyunu kazanir, sen de kaybedersin' diye kiskirtmaya calistim. 'Berabere kaliriz anneeee' dedi. Anladim ki hirs da yok benimkilerde. A be yavrum dedim icimden. Bunun okul hayati vaarr, liselere giris sinavi vaarr, universite sinavi vaarr, is hayati vaarr, var da var. Naapcaksiniz siz hirs,azim olmadan??
Sonra bir silkelendim, kendilerini geldim. Ya ben neleri dusunuyorum simdiden. Onlar olduklari gibi guzeller. Herkesin basari zannettiklerini elde etmeseler de olur. Hem daha 4 yasindalar. Sahi yaaa niye dertleniyorum simdiden??? Bir daha silkelendim soyle. Optum ucunu de...

15 Mart 2013 Cuma

Büyüseler de Küçüktürler

Küçüklükleri ile ilgili hikayelere bayılıyorlar: 'sütünü verdikten sonra da İbrahim'i kaldırırdım,sırtına pat pat yapardım. İbrahim de gaaaakkk diye ses çıkarırdııııı.'
'Güzide sen kelebeğe belebe derdin biliyo musuuuunn???

Güzide
Merakla heyecanla hiç kıpıramadan dinliyorlar. Arada kahkahalar atıyor, yerlerinde zıplıyorlar.Birlikte resimlere, videolara bakıyoruz bazen. Öyle özlüyorum ki onların bebekliklerini, bir daha hiç geriye gidemeyeceğimizi düşününce hele. Onlar da özlüyorlar belli ki bebek olmayı.Fazla mı sorumluluk veriyorum acaba:Yatağını topla, oyuncaklarını topla, pijamanı çekmecene koy,sen abisin/ablasın kardeşinle oyna, kardeşinle paylaş, kardeşin niye ağlıyor hadi sustur.... Tüm bunlardan sıkılmış olabilirler. Azıcık da Gülru'yu kıskanıyorlar belli ki.
Bugün İbrahim 'Boyumun büyümesini istemiyorum' diyordu. Ayaklarını toplayarak 'Bööyle olmak istiyorum, küçülmek istiyorum' diyordu. 'Tamam sen hep benim küçük bebeğim ol' dedim, kucağıma aldım, bebekliğindeki gibi salladım azıcık. Sonra popolarına  krem sürdürdüler. Pişik kremi. 

İbrahim
 Sabah Güzide beni banyoya çağırdı. Yanına gittim. 'Anne baak tuvalete çiş yaptım' diyordu muzır bir gülüşle. Alkışladım, babasını çağırdım. Ona da gösterdik. Sonra sifona basıp 'güle güle çiiiş' dedik. Tıpkı hikayelerde anlattığım gibi ve de Gülru'nun geçen haftaki başarısızlkla sonuçlanan tuvalet eğitimi denemesinde Gülruyla yaptığımız gibi. 

Gülru
 Altını değiştirirken, çorap giydirirken Gülru'nun ayaklarını öpüveriyorum. Ayakları hala bebek tombulluğunda, hala sevimli. O ayakları öpünce burnumun dibine iki ayak daha uzanıyor. Artık tombulluğunu yitirmiş, 30-31 numara büyüklüğünde, bildiğin çocuk ayağı bunlar. Hatırları kalmasın diye onları da öpüyorum.
Uyutma merasiminden sıkılıyorum bazen. Artık iyi geceler deyip, öpüp çıksam odadan diyorum. Ama sonra bebeklikleri aklıma geliyor. Bir daha  hiç geri gelemeyecek olan bebeklikleri. Dün gece sabaha karşı, Gülru'nun yanından kalkıp uyanmadığı halde gidip Güzide'nin yanına sokuluverdim. Farketti, gözleri yarı açık 'ben de seni bekliyoodum annee' dedi. 

Yoğurttan yaptığımız dondurmaları yerken

 Sanırım ben de onların büyümelerini istemiyorum. Ama zaman öyle hızlı ki...


11 Mart 2013 Pazartesi

Tüylü Telden Gözlük

Tüylü telden gözlük yaptık. Daha doğrusu ben yapmıştım bir yıl önce. Geçen gün bir kutuyu karıştırırken içinden çıktı. Tekrar takıp oynadılar biraz. 



Bu kez Gülru çok sevdi. Epeyce oynadı. Bana taktı, kendine taktı çıkardı. Babaannesinin,dedesinin yakın gözlükleriyle oynamayı pek seviyor zaten. Babaanneye gittiğimizde bazen ortadan kayboluyor. Bir odaya saklanmış gözlüklerle oynuyor buluyoruz Gülru'yu.  Hemen elinden alıyoruz tabii. Bunları  tümden unutmuşum. Daha önce hatırlayıp verseydim keşke Gülrucuğa.




Bizdeki teller biraz kısa. Her gözlüğü yapmak için 4 tel kullanmışım. Tekrar inceledim. Çok zor değil ama kaç yaşa hitap eder bilmiyorum. Her çocuğun becerisine göre değişir artık.


9 Mart 2013 Cumartesi

Bir Ev Ne Kadar BÜYÜK Olmalı

Bir evin büyüklüğü herkesin ihtiyacına göre değişir elbet. Ama şööyle han gibi kocaman bir evde yaşamayı kim istemez.Geçen yıl nisan ayında satın almak için ev arıyorduk. 4 odalı evlere baktık önce. Büyüklüğü 200 metrekarenin üzerinde olan katta dublekslere benim ağzımın suyu aktı. O dubleksleri ısıtamayız, soğutamayız, çatısı akar makar diye eşim istemedi. Ev aradığımız muhitte istediğimiz gibi 4 odalı bulamayınca 3 oda bir salon bir ev aldık. 

Bilenler bilir Amerika'nın pek çok yerinde geniş,müstakil,bahçeli evlerde oturur aileler. Aile olunca bu bir gerekliliktir. Bir arkadaşımız Texas'ta misafir olduğu evin büyüklüğünü şaşkınlıkla anlatırken ' bir odaya girdim, burası oda değil dolap dediler' demişti de bizi güldürmüştü epeyce. Geçenlerde rastladığım bir yazıda* Amerika'da bir ailenin oturdukları evin ihtiyaçlarından büyük olduğunu farkedince ne yaptıklarını anlatıyordu.

Greg Kelly ve eşi Laura Herring 45 ve 50 yaşlarında, iki oğlu olan bir çift. 5 odalı 320 metrekarelik bir evde yaşıyorlarmış.Evde odanın biri oyun odası olarak, biri ofis olarak kullanılıyormuş. Salon, yemek odası hiç kullanılmıyormuş. Üst kattaki banyoyu ise sadece köpeklerini yıkamak için kullanıyorlarmış. Aile fertlerinin vakit geçirdikleri  tek alan mutfak ve bir oturma odasıymış.Yatak odalarındaki tek aktiviteleri uyumakmış. Çocuklar ödevlerini bile mutfakta yapıyorlarmış. Üstelik temizlikçileri olmadığı için bu kocaman evi kendileri süpürüp temizliyorlarmış. Koca evin tümünü kışın ısıtıp yazın soğutuyorlarmış.

Düşünüp taşınmışlar. 'Ya biz bu evin büyük kısmını kullanmıyoruz niye zahmetini çekelim, yazık değil mi bize?' demişler.320 metrekarelik evlerini satıp yerine yine aynı muhitten 120 metrekarelik bir ev satın almışlar. Satiştan sonra artan parayı tadilat için kullanmışlar. Epey harcamışlar yani. Sonra yeni evlerini fazla eşya ile doldurmaktan kaçınmışlar. Ev daha küçük olsa da öncekine göre odalar daha büyük görünüyormuş daha az eşya olduğu için.Yeni evlerinde elektrik ve gaz faturalarında ciddi bir düşüş görmüşler. Bu ev için ödedikleri vergi de çok daha azmış. Yani kar etmişler. Evlerini küçültmelerinin tek olumsuz tarafı köpeklerinden vazgeçmek zorunda kalmalarıymış.

 Bu yazıyı okuyunca bizim evdeki  eşyalar  gözüme fazla görünmeye başladı: Salondaki büfe mesela. Biz onu kitaplık olarak kullanıyoruz ama onun yerine daha kullanışlı bir kitaplık alabiliriz. Yine salondaki konsol...içinde kullandığım hiçbir şey yok.Hem içindekilerden hem de konsolun kendisinden kurtulmayı düşünüyorum. 
Yeni eve geçmeden çocuklara yatak odası takımı aldık. O vakte kadar yerde yatıyorlardı. Yataklar, dolap çekmece gelince pek boş bir alan kalmadı ve  yatak odaları sadece uyudukları yer oldu. İbrahim ara ara 'Ben yüksek yatak istemiyorum' diyor. Ben de 'AA olur mu aneecim bak ne güzel yatak aldık size' diye yatıştırmaya çalışıyorum ama o yatakları aldığıma ben de pişman oldum. Aslında çocukların ihtiyacı cicili bicili yataklar değil oynayacak boş alanmış. Onları almamış olsaydık  gerekince yerdeki yataklarını kaldırıverirdik, rahat rahat oynar zıplar koştururlardı çocuklar.

Ben evde sağa sola biraz daha bakayım, dolapların içindekileri bir temizleyeyim...Evde alan genişlesin...

*Yazının aslına buradan ulaşabilir, Amerikalı ailenin yeni ve küçük evlerinin resimlerine bakabilirsiniz.